Konuk: Ersin ÇELİK (Yeni Şafak İnternet Yayın Yönetmeni)
Moderatör: Rıdvan Buğra ÖZDEMİR (Youth Think Tank Yönetim Kurulu Üyesi)
Yayının tamamına ulaşmak için tıklayınız.
İsrail’in Filistin’ zulmüyle ilgili bir gündem var. Biz bunu gençlerle ilişkilendirmek istiyoruz. Türkiye’de gençlerin bu konuya duyarlılığını nasıl değerlendiriyorsunuz? Birtakım çevrelerin gençlerin duyarsız olduğu fikriyle ilgili düşünceleriniz nedir?
- Gençlerle ilgili eleştiriler bir kuşak problemi. Bugünün meselesi değil. Biz 20’li yaşlarken de anne babalarımız onlar kadar kaliteli, geleneklerine bağlı ve çalışkan olmadığımızı ifade ediyorlardı. Dedelerimiz de anne babalarımıza aynı şeyi söylüyorlardı. Bu böyle gider. Her nesil kendinden sonraki nesli eleştirir, kendisiyle mukayese eder. Ben bu çağın gençliğinin en dezavantajlı nesil olduğunu düşünüyorum. İletişim teknolojisinin, olanaklarının en gelişmiş olduğu dönem. Biz modern çağın yaşayanlarıyız. Hiçbir dönemde böyle imkânlar silsilesi yoktu. Bunlar büyük nimetler. Şu anki sohbetimiz sosyal medya üzerinden mesela. Fakat diğer taraftan çağımızın gençleri bir saldırı altında. Aslında tüm insanlık saldırı altında ama esas hedef gençler. Harf kodlamalarını kullanmak istemiyorum. Bu kodlama kategorize ediyor, anne baba çocuk arası çatışma oluşturuyor. Bu böyle, bunlar böyle işte, bunların hepsi böyle. Alakası yok. Bu tarz dayatmalarla, akımlarla kültürü boşaltılmış, genel geçer, anlık birtakım davranışlarla yönlendirilen bir gençlik var. Hiçbir anne baba gençliğinde böyle bir saldırı altında değildi. Bir de bu saldırıdan habersiz anne babalar var. Sokaktaki kötü arkadaşı dert ediniyor anne babalar ama sosyal medyadaki tehditlerin farkında değiller. Bunları topladığımızda gençler apolitik olmak, gelişmeler karşısında duyarsız kalmakla eleştiriliyor ama bunlarla ilgili bazı doneler var. 15 Temmuz’u yaşadık. O şanlı direnişi, kara geceyi destansı bir sabaha çıkartanlar gençlerdi. Bir ellerinde cep telefonu varken diğer ellerini tanklara dayamışlardı. Telefonu eline alan her genç ülkesinden, vatanından, ailesinden koptu anlamına gelmiyor. Ancak birtakım büyük tehlikelerin olduğunu da görmezden gelemeyiz. Şimdi Gazze’deki soykırımın 75. Günündeyiz. Dünyanın canlı izlediği büyük bir vahşetten söz ediyoruz. İnsanlık hiçbir savaşa bu kadar derinlemesine vakıf olmamıştı. Kavramları bilerek seçiyorum. Vakıfız evet. Elimizdeki telefonlar bizi meselesinin bir parçası yaptı. Oturduğumuz yerden oradaki insanlık dramına, vahşeti izliyoruz ve mesulüz. Gençler sosyal medya kullanıcısı. TR de 60 milyonun üzerinde Instagram, 40 milyonun üzerinde YouTube ve bir o kadar da TikTok kullancısı var. Gençler de sosyal medyada içerikleri görüyor. Bir kısmı duyarsız mı? Evet duyarsız. Bu fikir ve ideolojiyle ilgili. Anne babası, okulu, sosyal çevresi ve arkadaşları birer etkendir. Belki de duyarsız kalmak istiyordur, deve kuşu gibi kafasını gömmek istiyor sorumluluk almak istemiyordur. Diğer taraftan ben çok sayıda salon toplantısı, miting gibi Filistin’e destek etkinliklerine katıldım ve katılımcıların neredeyse %80 i gençlerdi. O gençlerin büyük kısmını da hanımefendiler oluşturuyordu. Bütün bunlara baktığımız da ben gençlere laf söyletmem. İnanılmaz derecede etkin ve bilinçliler. Slogana göre yaşıyorlar. Kahrolsun İsrail i sadece dilleriyle söylemiyor bu motivasyonla yaşıyorlar. Boykotu sahipleniyorlar. Gençler marka bağımlılığı tehditi altında. Bir kahvenin müdavimi olmak, o bardakla story atmak etkileşim getiriyor. Ama gençler bundan fedakârlık yapıyor. Biz bunu yapmaya mecburuz diyorlar. Bir fincan kahve içmemekle övünmeyip keşke daha fazlasını yapsak diyorlar. Bu eleştirilerin haksız olduğunu düşünüyorum. Ben gençlerle buluşmalarımda Gazze deki olaylara itirazı olan, olayları kendi zaviyesinden değerlendirip tavır alan gençlerle sohbet ediyorum. Onlarla ortak zeminde buluşabildiğimizi gördüm. Şu dönemde İsrail in psikopatlığını engellemek için fikir üretmek bile çok değerli. Gençler iddialı, bilinçli, kararlı ve olayları araştırıyorlar. Ayasofya’nın yeniden ibadete açılmasıyla ilgili bir eyleme katılmadılar belki ama orada namaz kılma şerefine nail oldular. Büyük kazanımlar geldiğinin farkındalar. Tüm bunları topladığımızda Türkiye’nin bir vicdan ülkesi olduğu, insanlığı diriltmek, ayakta tutmak noktasında bir fıtratı olduğunu biliyoruz. Teknoloji belki çok baskın, yönlendirici ve tehlikeler barındırıyor. Tek tipleşmek, aynılaşmak gibi sorunlar var. Bizden olmayanı dışlama refleksi gelişiyor. Kendini yüceltme, sen herkesten üstünsün görüşü de var. Bu noktada gençleri ikna etmek, bir davanın parçası yapmak kolay değil. Bir davanın halkası olan gençlerin kıymetini bilelim, olmayanları kazanmaya çalışalım.
Protest / reaksiyonel kaldığımız bir dünyada yanlış gördüklerimizin düzeltilmesinde gençlere düşen görevler neler? Gelecek gençlerin sadrından nasıl yeşerebilir?
- Gençler bilgi kirliliğini tam ortasında. Daha zahmetli bir süreç bekliyor onları. Bilgiyi süzme, rafine etme ve doğru bilgiyi edinme gibi bir sorumlulukları var. Bu birincisi. İkincisi de okuma alışkanlığını asla yitirmemeli gençler. İzleme, bakıp geçme, 15-30 saniyelik videolarla idare etme meselesini çözmeliyiz. Temeli sağlam atmalıyız. Tabi gezip eğleneceğiz ama okumayla aramıza mesafe koymamalıyız. İnternet ile dünya gerçekten sınırsız bir toprak parçası oldu. Vize pasaport olsa da internette böyle bir sınır yok. İnternetle, yaşarcasına deneyim ediniliyor ancak gerçeklikten kopmadan bu bilgileri edinmek lazım. Jeopolitik ve jeostratejik bilgiye ihtiyacımız var. Burası Anadolu. Burası iki kıtanın buluşma noktası. Burası egemen devletlerin 200 yıldır gözünü diktikleri bir yer. Bu milletin bu ülkede yaşamakla ilgili bir sorumluluğu var. Burada doğmanın bir bedeli olacak. Norveç’te, İzlanda’da, Kuzey Avrupa’da doğsaydım diye bir şey yok. Bir kere senin fıtratında o yok. Sen bu topraklarda doğdun ve bu toprakların mayasıyla yoğruldun. Gazze’yi gündeme almak, Gazze ile insani, vicdanı ve dini bir bağ kurmak gerek. Okumamız lazım. Sınırımızdaki meselelere duyarsız olmamak lazım. Suriye, Irak’taki olaylar. Ukrayna’daki savaş. Yunanistan‘ın ABD üssüne dönüşmesine bakmak lazım. Etrafımızı çevreleyen bir savaş, saldırı, işgal durumu var. Bir taraftan da içimizde sorunlar çıkarıyorlar. 6 sene önce sınırımızda PKK devleti kurmaya çalıştılar ve mesafe kat ettiler. Zeytin Dalı, Fırat Kalkanı, barış pınarının neden düzenlediği, askerlerimizin neden Suriye’de olduğunu gençler bilmeli. IŞİD in topraklarımızı işgal çabası, ABD’nin ve batının onları nasıl beslediğini görmemiz gerekiyor. Gençlerin bu bilgileri edinmeleri elzem.
Geçtiğimiz günlerde ünlü vicdansızlar başlıklı bir yazınız var. Sanatçılara serzenişte bulunmuştunuz. Tüm toplum tepki gösterirken halkın bağrından çıktığını iddia eden sanatçıların pek çoğu sessiz kalmayı tercih ediyor. Bu noktada millî ve manevi duygulara sahip, mayası bu topraklardan olan sanatçıları nasıl yetiştireceğiz. Gençlere bu noktada tavsiyeleriniz neler?
- Kültür batıdan ithal olduğu için sorun yaşıyoruz. Sanatçı yetiştiriyoruz ama bu toprağın, kültürün sanatçıları olmuyorlar. Halkın içinden çıksalar da halkın hassasiyetlerini taşımıyorlar. Bunun da sanatla çok alakası var. Sektörün dayatmaları var. Sessiz kalan sanatçıların özgün olmadıklarını düşünüyorum. İradi olarak sektöre bağlılar. Ajansların, prodüktörlerin, yönetmenlerin güdümünde hareket ediyorlar. Rol almanın belli bedelleri olduğunun farkındayız. Maalesef bizim sanatçılarımızın, özellikle oyuncu sektörünün entelektüel birikimi de yok. Okumamış, araştırmamışlar. Belli özellikleriyle bir şekilde oyuncu olmuşlar. Belki yakışıklı ve güzeller ama birikim, düşünce olarak ortaya koydukları gibi bir şey yok. Batıda böyle değil. Bu durumda da önlerine bir açıklamalarını ajanslar yapıyor. Önlerine bir metin koyuyorlar ve danışmanları onları paylaşıyor. Gazze’ye kadar belli politik meselelerde, çevre meselesinde, hayvanlar konusunda, İran’daki polis şiddeti gibi konularda sanatçılar aynı anda fevri, misket tanesi gibi kelimelerle açıklamalar yayınlamadılar. 75 gün oldu ancak Gazze ile ilgili suskun olanlar var. Ot taklidi yapıyorlar ama ot olmadıklarını biliyoruz. İnsanlık büyük bir sınav veriyor. 75 gün oldu daha ne kadar devam edecek bilmiyorum ama bu 75 günün hesabı tüm insanlık için ağır olacak. Tarafsız kalanlar. Cemil Meriç namussuzluk diyor ve çok doğru söylüyor. Ben desteklemedim, tarafsızdım diye bir şey olmayacak. 9000’in üzerinde bebek katledilirken, kadınlar genç erkekler katledilirken sen sustun. Oysa sen sanatçıydın, toplumsal sorumlulukların vardı. Bir psikopatın kedinin patilerinin kesmesi ülkenin sanatçılarını ayağına kaldırıp manifestolar yayınlatıyor. 9000 çocukla ilgili hiç uyumaman gerekirdi. Ya ideolojik olarak ırkçı bir tavrın var. Filistinlilerin ölmesi seni ilgilendirmiyor. Ya da İsrail senin desteklediği fonladığı iş verdiği için ses çıkartamıyorsun. Duymadım görmedim diyemezsin. Yarın bunun hesabı çetin olacak. Bu bir tehdit değil. İnsani bir diplomatik dayatma diyelim. Bu işin peşine düşmezsek bizim de sorumsuzluğumuz olacak. Sanat camiasını hedef tahtasına oturtmak gibi bir derdimiz yok. Lütfen onlar sorumlulukların farkına varsın. Emin olun bir Filistinlinin Türkiye’deki sahne sanatçısı, oyuncu, popçunun sesine soluğuna ihtiyacı yok. Onlar bu pasiflikle hiçkimseyi etkileyemezler zaten. Bu saate kadar açıklama yapmayanlar için zaten geçmiş olsun. Bu güne kadar neden sessiz kaldıklarını düzgünce açıklamaları gerekiyor.