Türkiye Cumhuriyetinde tarihsel süreç içerisinde pek çok kez değişikliğe uğrayan anayasalar;
gücünü ve saygınlığını eskiliğinden, istikrar içinde süregelmesinden alan kapsayıcı
normlardır. Ancak toplumdaki gelişmeler zamanla, pozitif hukuk normlarında da değişikliği
zorunlu kılmaktadır. Kimi zaman ise bunun tam aksi olarak normlardaki değişikliğin toplumu
dönüştürme amacıyla yapıldığı da bilinmektedir.
Bahsi geçen bu iki ihtimalde de millî bünyeye uygun bir anayasa düzeni içinde istikrara
kavuşmak bir millet için en çok arzu edilen durumdur. Fakat beş bin yıla yakın süredir devlet
geleneğine sahip milletimizin devleti tüzel bir çerçeveye oturtan ve devlet-yurttaş ilişkilerini
düzenleyen yazılı anayasaları, yalnızca iki yüzyıl kadar bir geçmişe sahip olup söz konusu
anayasa geçmişimizin, milletimizi millî bünyeye uygun bir anayasa düzeni içinde istikrara
kavuşturduğunu söylemek güçtür.
Zira 23 Aralık 1876’da Osmanlı Kanunî Esasisinin yayımlanması ile başlayan süreç, 1982
Anayasası’na kadar ülkemiz için son derece sancılı geçmekle birlikte, demokratik atılımların
kimi zaman farklı sebeplerle sekteye uğramasına da şahitlik etmiştir.
Keza milletimiz, söz konusu durumu en son 12 Eylül 1980’de Türk Silahlı Kuvvetlerinin, kendi
iç hizmet yasası hükümlerine göre üstlendiği “Türkiye Cumhuriyeti’ni koruma ve kollama”
görevini dayanak gösterip ülke yönetimine el koyması ile yaşamıştır. Askeri vesayet
tarafından “demokrasi tarihimize kara bir leke” olarak kazınan ve milletimizin hafızasında
derin izler bırakan 12 Eylül 1980 darbesiyle, yalnız kısa bir dönemin tahakküm altına
alınması değil gelecek nesiller üzerinde de vesayetin hâkim kılınması amaçlanmıştır.
Bu gerekçelerle yaklaşık 236 günde hazırlanan anayasa taslağı, her ne kadar Anayasa
Komisyonu Başkanı Prof. Dr. Orhan Aldıkaçtı tarafından “Türk Milletine layık bir anayasa”
olarak nitelenmiş ve “bu anayasa torunlarımız için yapıldı” denilerek uzun ömürlü olduğu
belirtilmişse de 1982 Anayasası’nın hazırlanması sırasındaki genel ortamın, demokratik bir
anayasanın oluşturulması açısından elverişsizliği yine Aldıkaçtı tarafından kullanılan şu
sözler ile anlaşılmaktadır: “Şu anda en büyük güçlüğümüz, demokratik bir anayasayı
demokratik olmayan bir ortamda yapmaktan kaynaklanıyor”.
Anayasa taslağının son hali ise yine Millî Güvenlik Konseyi (MGK) tarafından 12 Eylül
anlayışına uygun şekilde yapılan değişiklikler ile kamuoyuna açıklanmıştı. Yıllar geçtikçe
Türkiye’de, 12 Eylül’ün antidemokratik uygulamaları ile yüzleşilerek anayasada çeşitli
değişiklikler yapılmışsa da tüm bu değişimlere rağmen yeni ve sivil bir anayasaya
kavuşamamanın yanında son tahlilde anayasanın “yamalı bohçaya” döndüğüne de şahitlik
edilmektedir.
Bu vesileyle aradan geçen 43 yılı aşkın sürede hukukun üstünlüğünü temel alan, demokratik,
özgürlükçü, çoğulcu ve kuşatıcı bir sivil anayasa yapılmasına dair arzu son dönemde bir kez
daha milletimiz tarafından yüksek sesle söylenmektedir. Böylece ülkemiz, yeni ve sivil bir
anayasanın demokratik ve çoğulcu bir yaklaşım ile hazırlanacağı sürece girmeye başlamıştır.
Böylece söz konusu kapsamlı sivil anayasa çalışmalarının başlayacağı tarihi sürece girerken
“Youth Think Tank” olarak ülkemiz nüfusunun %15’den fazlasını oluşturan gençlerin tarihi bir
misyona sahip olduğu bilinci ile günümüz şartlarına uygun ve kapsamlı “Anayasada Gençlik
Maddesi” ihdasını içeren bir çalışma yürütme fikri hasıl olmuş; yönetim kurulu ekibimiz ve dış
paydaşların destekleriyle taslak maddeler ihdas edilmiştir.
Politika önerimizin ve maddelerin tamamına erişmek için abonelik seçeneklerimizi
değerlendirebilir; detaylı bilgi için info@ytt.org.tr adresine ulaşabilirsiniz.