Mehmet Emin ŞENSES / Youth Think Tank Yönetim Kurulu Üyesi

Israel-Palestine war: What you need to know | Middle East Eye

İsrail’in Filistin’de 75 yıldır sistemli şekilde gerçekleştirdiği ve 7 Ekim’den bugüne alevlenen çatışmalar, İsrail’in orantısız güç kullanımı ve sivillere yönelik saldırgan tutumuyla olayların büyümesi ve birçok can kaybına sebep olması, Dünya olarak uluslararası hukuk, savaş hukuku ile İnsan Hakları İhlallerine seyirci kalınması ulusal ve uluslararası kamuoyu vicdanını yaralamış ve derinden üzmüştür. 

Cereyan eden çatışma ve saldırıların on yıllardır abluka altında olan Gazze’deki çocuk, kadın ve masum sivillere yönelik olması tüm dünyada vicdanları yaralamış, orada yaşanan insanlık dramına dair bir şeyler yapma gayreti doğurmuştur. İsrail güçlerinin Gazze’deki Al Ahli ve Al Mamedani Hastaneleri gibi birçok sivil yerleşkeyi hedef almasıyla binlerce masum sivilin öldürülmesi, bir o kadarının da ciddi şekilde yaralanmasına sebep olması uluslararası kamuoyunun ses çıkarmasını ve uluslararası örgütlerin harekete geçmesini zorunlu kılmıştır. 

Dünya’nın neresinde olursa olsun; çocuklar, kadınlar ve masum sivillerin öldürülmesi hiçbir vicdana, inanca ve gerekçeye dayandırılamaz. 

Dini, dili, ırkı, mezhebi ne olursa olsun hiçbir masumun öldürülmesine göz yumulmamalıdır. 

İsrail tarafından açıkça savaş suçlarının işlendiği, uluslararası hukukun tanınmadığı ve insan haklarının ihlal edildiği Gazze’deki canice yürütülen saldırıların tez vakitte son bulmasını temenni ediyoruz. 

1948’e kadar farklı inançların ve milletlerin beraberce yaşadığı Filistin topraklarını; bir Yahudi devleti kurma gayesiyle masum Filistin halkına yönelik saldırılarla ilhak edip gün be gün hukuksuzca sınırlarını genişleterek Gazze bölgesinde 2 milyonu aşkın insanın abluka altına alınması, Birleşmiş Milletlerin ortaya koyduğu tasarının, uluslararası Kudüs bölgesinin ve 1967’deki savaş öncesi sınırların yok sayılması tarih sahnesinde yer almıştır. 

Holokost’u yaşadıktan sonra dünyanın kucak açtığı bir milletin, Filistinlilerin yanına yerleştiği topraklarda “yerleşimci” pozisyonundan “işgalci” haline gelmesi ve insan haklarını, uluslararası hukuku tanımayacak, vicdanları sızlatacak ve soykırım nitelemeleri yaptıracak kadar canileşmesi, İsrail devletinin yaklaşık bir asır önce Yahudilerin maruz kaldığı zulmün bir benzerini masum Filistinli halka yapıyor olması oldukça ibretliktir. 

Uluslararası kamuoyunun vicdanları sızlatan bu saldırılara dur demesi, bölgesel ve küresel aktörlerin ivedilikle meseleye dahil olması, çocuk, kadın ve sivillerin koruma altına alınması, savaş hukuku, uluslararası hukuk ve insan haklarının yeniden tesis edilmesi ve bunları sağlamada ihtiyaç duyulması halinde önleyici müdahale gerçekleştirmesi konusunda çağrıda bulunuyoruz. 

41 km uzunluğunda 10 km genişliğinde, 2 milyonun üzerinde insanın yaşadığı, dünyada nüfus yoğunluğunun en yüksek olduğu bir bölgeye hapsedilmiş Filistin halkına; hastanelere bomba atacak kadar canileşen bir saldırı düzenleniyor, bu yaşananlar neredeyse bir soykırım girişimi olarak niteleniyor, savaş hukuku, insan hakları ihlal ediliyor ve uluslararası hukuk tanınmıyor, tüm bunlar  insanlığın gözleri önünde oluyorsa; İsrail’in gerek bugün gerekse ilerleyen zamanlarda uluslararası değerleri tanımayacağı tescillenmiş demektir. Öyleyse İsrail insanlık için hem bölgesel hem de küresel bir tehdittir. 

Bu gerekçelerle diyoruz ki: İsrail bir Dünya sorunudur. 

Tüm bu yaşananlar maalesef bir kez daha ortaya koymuştur ki; Batının savunuculuğunu yaptığı evrensel değerler de, uluslararası hukuk da insan hakları da -Orwell’ın Hayvan Çiftliği kitabındaki gibi- çıkarlarıyla çatıştığı zaman bir iltimas unsuruna dönüşmektedir. Filistin’de İsrail tarafından açık bir biçimde evrensel her bir değer çiğnenirken, uluslararası hiçbir hukuka ve insan haklarına riayet edilmez, ve hatta açıkça yok sayılırken bu saldırılara ses çıkaramayan ve hatta maalesef ki, finansal ve siyasal payandalık yapan Batı, değerler noktasında sınıfta kalmıştır. 

Haksızlığa ve saldırılara maruz kalan çıkarlarıyla örtüşen bir batılı olduğu zaman -Ukrayna örneğinde olduğu gibi- tüm değerleri birer koz gibi diplomatik arenaya döken Batı’nın -Filistin’de ve daha birçok örnekte olduğu gibi- ikiyüzlü tutumu akıllara şu soruyu getirmektedir: İnsan Hakları mı, Batılı Hakları mı? 

Bu tabloda Türkiye’den neşet eden Daha Adil Bir Dünya çağrısının ne kadar önemli bir serzeniş ve teklif olduğunu ifade etmek gerekir.  

Dünyanın her bir köşesinde vicdan sahibi insanlar yaşanan olaylar karşısında farklılıklarını kenara bırakarak tek vücut haline gelmiş, Gazze’de yaşanan insanlık dramına ses olmuş, bir devletten çok terör örgütü gibi hareket eden İsrail’in karşısında, insanlık ve hukuk cephesinde yer almıştır. 

Dünyanın her bir köşesinden milyonlarca insan Gazze’de yavrusunun cenazesini kucağına almış bir annenin yüreğindeki sızıyı en derinden hissetmekte, bu zulme katkı sunan herkesin de hesabını tutmaktadır. 

Bizler, Türkiye’nin ve Dünyanın genç inisiyatifi olarak adaletsizliğe, zulme ve iltimasa karşı her daim aydınlığın ve dönüşümün mücadeleci fertleri olacağımızı deklare ederiz. 

Dini, dili, ırkı, mezhebi fark etmeksizin, Rachel Corrie gibi “Zulüm bizdense ben bizden değilim.” diyebilenlere selam olsun. 

Similar Posts

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir