Son yıllarda, Türkiye gençliğinin yurtdışına çıkma isteği ciddi oranda artış göstermiştir. Bu isteğin arkasında çeşitli dinamikler ve motivasyonlar yer almaktadır. En temelde bu durum gençlerin daha etkileşimli bir yaşam sürme arzusunu yansıtmaktadır.
Eğitim ve kariyer fırsatları, dil ve kültürel deneyim, sosyal ve siyasi istikrar arayışı, teknoloji ve inovasyon, aile birleşimi ve duygusal bağlar gibi faktörler her ne kadar bu arzunun sebepleri arasında gözükse de bu yazının esas konusu öyle ya da böyle bir fırsatını bulup “Western” ülkelerine “kapak” atmış gençlerin ruhsal durumu üzerinedir. Nitekim son yıllarda oluşan “Modern Kavimler Göçü’nün’’ asla konuşulmayan ve mutlak suretle görülmek istenilmeyen yüzünü gözler önüne sermek, bununla ilgili birkaç çıkarım yapmak durumundayız.
Batının, hiç olmadığı kadar kendisini değerli ve muteber kabul ettiği bu dönemde, Doğu cephesindeki gençlerinin batı ülkelerine göç etmek istemeleri; bu zannı destekler niteliktedir. Batı toplumu ve karar alıcı organizmaları, bu üstenci bakışta kendilerince haklıdır. Çünkü bu fırsatı onların eline doğu vermektedir. Batı, sahip olduğu ekonomik refahını medeniyet zannetmektedir; halbuki en ufak menfaat çatışmasında dünya savaşları başlatıp milyonları katletmektedir. Sonrasında, sözüm ona, medeniyetini inşa etmede doğunun iş gücüne ihtiyaç duymaktadırlar.
Bu durum, doğulu gençlerin batı ülkelerinde bir tür çelişki içinde bulunmalarına neden olmaktadır. Göç ettikleri toplumda hem kucaklanan hem de ön yargı ile karşılanan bu gençler, hem avantajlara sahip olmanın gururunu yaşamakta hem de kendi kimlikleriyle özdeşleşme mücadelesi vermekteler. Bu süreçte esasen sadece ekonomik bir kaynak olarak değerlendirilen doğulu gençler, kendi kültürlerinden ve kökenlerinden ayrılmaktan kaynaklanan içsel bir çatışma ile karşı karşıya kalmaktadır.
Bu gençler, batı ülkelerine yerleştiklerinde kendi kültürel kimlikleriyle batı kültürü arasında denge kurma çabası içine girmektedirler. Gündelik hayatın içinde hem doğu kökenlerinden gelen değerleri yaşatma arzusu hem de batı toplumunun normlarına uyum sağlama çabası bu gençleri zorlayan bir denge oyununa dönüşmektedir.
“Western Sokaklarında” var olmaya çalışan doğulu gençler, sıkça stereotiplerle ve ön yargılarla karşılaşmaktadırlar. Batı toplumunun bakış açısında sıklıkla egzotikleştirilen ve belirli kalıplar içinde değerlendirilen bu gençler, özgün kimliklerini koruma ve anlatma mücadelesi vermektedirler.
Aynı zamanda bu gençlerin duygusal bağları da karmaşık bir hal almaktadır. Aileleriyle ve kökenleriyle sürdürdükleri bağlar, uzakta yaşamanın getirdiği özlem ve kopma duygularıyla iç içe geçmektedir. Özellikle aile birleşimi amacıyla göç eden gençler, hem yeni bir topluma entegre olma sorumluluğuyla hem de ailelerine karşı olan sorumluluklarla başa çıkmak durumundadırlar.
Bu modern “Kavimler Göçü”, sadece coğrafi bir değişim değil, aynı zamanda ruhsal bir yolculuk olarak da değerlendirilmelidir. Doğulu gençlerin “Western Sokaklarında” var olma çabaları, sadece maddi olanaklara erişim sağlama arzusu değil; aynı zamanda kimliklerini bulma, koruma ve ifade etme isteğiyle de şekillenmektedir.
Bu gençlerin karşılaştığı zorluklardan biri de dil ve iletişim barikatlarıdır. Yabancı bir ülkede yaşamak, yeni bir dil öğrenmeyi ve bu dilde etkili iletişim kurmayı gerektirir. Ancak, bu süreç sadece kelimelerin ötesine geçip kültürel nüansları anlamak ve ifade etmek anlamına gelir. Doğulu gençler, bu dil ve kültürel bariyerleri aşmaya çalışırken hem kendi ifadelerini geliştirme hem de çevrelerindeki insanları anlama çabası içine girmelidir.
Sosyal medyanın etkisiyle küresel bir köy haline gelen dünyada, bu gençler kendi hikayelerini anlatma ve paylaşma konusunda daha güçlü bir platforma sahiptirler. Doğulu gençler, sosyal medya aracılığıyla hem kendi kültürlerini hem de batı toplumunu daha iyi anlatma fırsatı bulmaktadırlar. Ancak, bu aynı zamanda onları daha fazla eleştiriyle karşı karşıya kalmaları sonucunu doğurabilir.
Bu gençler, Western Sokaklarında var olurken mahcup olmamalılar; zira sırtlarında taşıdıkları doğulu kimlik, öyle sıradan bir miras değil, tarih sahnesine damgasını vuran bir geçmişin temsilcisidir. Doğu toplumları, medeniyetin ilk izlerini attıkları, sanatın ve bilimin zirvelerine tırmandıkları bir dönemde, batılı devletler henüz varlık göstermemişken tarih sahnesinde yer bulmuşlardır.
Bu gençler, ekonomik fırsatlar arayışı içinde değil, kendi tarihlerini, kültürlerini ve değerlerini batı ülkeleriyle paylaşma amacıyla batı sokaklarına adım atmalıdırlar. Bu, bir mahcubiyet ifadesi değil, tam tersine doğulu bir gurur manifestosudur. Batılı devletlere olan herhangi bir borcu olmayan doğulu gençler, kendi kültürel zenginliklerini, batılı toplumlarla sadece paylaşmakla kalmaz, aynı zamanda onlara, kendi köklerini asla unutmamaları gerektiğini hatırlatır.
Mahcup olmamak, kendi kimliklerini gururla taşımanın yanı sıra, tarihsel olarak doğu toplumlarının, batı toplumlarına minnet borçlu bulunmadığını dik bir duruşla ifade etmektir. Doğulu gençler, kendi tarihlerini, değerlerini ve bilgi birikimlerini sadece paylaşmakla kalmamalı, aynı zamanda bunu bir hakaret ya da küçümseme unsuru olarak değil, kültürel bir zenginliği gurur kaynağına dönüştürme amacıyla yapmalıdır.
Sonuç olarak, Western sokaklarında var olan bu gençler, mahcup olmaktan çok, kendi kültürel miraslarını bir kalkan gibi kullanarak ilerlemeli. Gururlu, cesur ve kendi kimlikleriyle barış içinde var olmanın, bir sıfat değil, bir manifesto olduğunu bilmelidir. Bu, bir direnişin ötesinde, kendi kültürlerini yeniden inşa etmenin ve bunu bir güç kaynağına dönüştürmenin bir yolu olarak görülür. Bu gençler, kültürleri arasında bir denge kurarak, batının gölgesinden çıkıp kendi aydınlıklarını yaratmanın önünde duran her türlü engeli cesaretle aşmalıdır.