İbrahim KOTAN / Youth Think Tank Yönetim Kurulu Üyesi

2020’nin ilk yarısına kadar Doğu Akdeniz’de el koyduğumuz inisiyatif, deniz yetki alanlarımızda söz sahibi olmamız bakımından oldukça güçlüydü. Ancak yılın ikinci yarısına gelindiğinde, bu alanı görmezden geldik ve Yunanistan’ın Sevilla haritasına dayanan savunma tezlerine çekildik. Neticede, Yunan ve Rum tarafı 5, 10 ve 12 numaralı parsellerde gürültüsüz şekilde işlem yaptı; biz ise sessizlik içinde geri çekildik. Bunun anlamı şudur: Doğu Akdeniz’de fiili olarak geri plana düştük.

Bu durumun iki önemli sonucu oldu. Birincisi, Türkiye’nin stratejik özgüveni törpülendi. İkincisi, sahadan çekilmek, ekonomik ve jeopolitik bir boşluk oluşturdu. Bunun telafisi için vahim bir gerçek var: Bu alan sadece sondaj, jeoloji ya da deniz harekâtı açısından değil, aynı zamanda balıkçılık ve deniz taşımacılığı açısından da hayatî öneme sahip. Hatta yapılan hesaplamalara göre, yılda yalnızca orkinos avıyla yaklaşık 400 milyon dolar gelir kaybı yaşanabiliyor. Dahası, biz henüz Doğu Akdeniz için tek taraflı bir münhasır ekonomik bölge (MEB) ilan etmiş değiliz. Bu da diğer ülkeleri bölgede serbest bıraktı. Oysa bizim hem bölgeyi hem de hakkaniyet sınırlarını paylaşmak için sahada güçlü bir duruşa ihtiyacımız var.

Çözüm: KKTC Bayraklı Deniz Faaliyeti

Burada çözüm önerim son derece pragmatik: Türkiye, elindeki bazı araştırma ya da destek gemilerinden bir ya da ikisini Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) bayrağı altına alarak Doğu Akdeniz’de görev verme stratejisine geçmeli.

Bu adımın somut kazanımları şunlardır:

            1.         Sahadaki süreklilik ve itibarımızı canlandırır: Yunan ve Rum tarafı KKTC bayrağını uluslararası düzeyde tanımasa bile, onlar itiraz ettiğinde KKTC’yi fiilen tanımış olacaklar. Çünkü “Kıbrıs çevresindeki sularda Kıbrıs Türkü’nün de hakkı vardır” iddiasını, Batılı ülkeler gayri resmî olarak destekliyor. Dolayısıyla kim ne derse desin, sahada manevra olarak KKTC bayrağı taşıyan gemi, diplomatik baskıyı kıracağımız bir koz olabilir.

            2.         KKTC tanınırlığına dolaylı katkı sağlar: Bayrak değişimi uluslararası hukuku doğrudan etkilemez ama siyasal ve diplomatik zeminde KKTC’ye yönelik sempatiyi artırır. Uluslararası topluluk artık “KKTC kaynaklı deniz faaliyetleri” için suçlayıcı değil, normatif yaklaşmak zorunda kalır. Bu, yıllardır kafa karıştırıcı statü sorununu sahada diplomatik bir avantaja dönüştürür.

            3.         Kıbrıs Türkü’nün moral-manevî kazanımı: Kuzey Kıbrıslılar, kendi bayraklı gemilerle Doğu Akdeniz’e açıldıklarında kendilerine dönük bir özgüven artışı yaşar. Bu, bir bakıma “Kendi deniz haklarımızı savunuyoruz” mesajıdır ve toplumda sahiplenme düzeyini güçlendirir.

            4.         Türkiye egemenliğini pekiştirme hamlesi: Rum tarafı, Suriye-Libya hattında olduğu gibi Türkiye’ye karşı hamleler yaparken KKTC bayrağı taşıyan gemiler karşısında somut delillerle davranmak zorunda kalır. Yani yaptığın hamle uluslararası kamuoyunda bir savunma değil, Türkiye’ye yapılmış fiili işgali gösterir.

Neden Şimdi?

Doğu Akdeniz stratejisi yalnızca hidrokarbon veya askeri sahada değil; ekonomik, siyasi ve kültürel eksende de yürümeli. Bizim geri çekilmemizle bölgede oluşan boşluğa Yunan ve Rum tarafı yerleşti. Şimdi bu durumu tersine çevirmek için KKTC bayrağı stratejisi en mantıklı, ikna edici ve hızlı çözümlerden biri. Ayrıca bu adım, Türkiye’nin 2011 Kıbrıs ve 2019 Libya deniz sınırı anlaşmalarından aldığı meşruiyeti de sahada pekiştirir.

Doğu Akdeniz’de ancak sahada kalıcılıkla hak savunulabilir. KKTC bayraklı gemiler bu anlamda bize şu anda en güçlü argümanı sunuyor:

            •          Hem Türkiye’nin varlığı hem KKTC’nin kimliği Türkiye savunmasıyla birlikte aktif hale gelir.

            •          Hem ekonomik hem stratejik düzeyde varlık gösterilmiş olunur.

            •          Bu hamleyi gerçekleştirmek isteyenlere karşı diplomatik ve siyasal mesaj net olur.

Stratejik Adımlar Önerisi

            1.         Gemilerin seçimi ve bayrak tescili: Mevcut bilimsel ya da destek gemilerinden legal düzenlemelerle KKTC bayrağı taşımasına olanak sağlanmalı.

            2.         Uluslararası duyuru ve kalkan hazırlığı: Adım diplomatik zeminde uluslararası kuruluşlara, Mavi Vatan doktrinine bağlı olarak açık şekilde anlatılmalı.

            3.         Sahada etkin kullanım planı: Hangi bölgelerde hangi faaliyetler yapılacağı detaylı şekilde belirlenmeli. Balıkçılık, sondaj destek, jeolojik araştırma gibi projeler devreye sokulmalı.

            4.         Yerel kazanımı güçlendirme: KKTC’de kamuoyu ve toplum desteği artırılmalı, bu gemiler “KKTC onur projesi” olarak topluma mal edilmeli.

Sonuç

Türkiye, Doğu Akdeniz’de geri çekildiği sürece sahada boşluk devam eder. KKTC bayraklı gemi hamlesi, hem Türkiye hem de KKTC için çok yönlü bir kazanımdır. Bu stratejik manevra, sadece deniz ve deniz hukuku açısından değil, aynı zamanda diplomasi, ekonomi ve iç siyaset açısından da güçlü sonuçlar doğuracaktır.

Özetle; Doğu Akdeniz’de var olmak istiyorsak artık söylem değil, sahada gerçek adımlar atmalıyız. Ve bu adımların en etkili aracı, KKTC bayraklı gemilerle yürütülecek deniz faaliyetleridir.

Similar Posts

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir