Beytullah İLERİ/Youth Think Tank Kaynak Geliştirme Koordinatörü

Su, yaşamın temel kaynağı ve sürdürülebilir kalkınmanın vazgeçilmez unsurudur. Ancak tatlı su kaynaklarının sınırlı ve dengesiz dağılımı, geleceğin en büyük krizlerinden birini tetikleme potansiyeline sahiptir. Hızla artan nüfus ve iklim değişikliği, dünya genelinde su kıtlığını daha da derinleştirmektedir. Eğer bu sorunlar hemen ele alınmazsa, yakın gelecekte su kıtlığı ve su savaşları kaçınılmaz olacaktır.

Dünya Su Kaynaklarının Durumu

Dünya yüzeyinin üçte ikisi suyla kaplı olsa da, bu suyun sadece %2.5’i tatlı sudur ve bu tatlı suyun büyük kısmı erişilemez durumdadır. Bu, insanların kullanabileceği tatlı su miktarını %1 ile sınırlandırmaktadır. Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre, 2.2 milyar insan temiz içme suyuna erişimden yoksundur ve 4,2 milyar insan uygun sanitasyon koşullarından mahrumdur (Iceland & Black, 2023). Bu gerçekler, suyun ne kadar kıymetli ve kırılgan bir kaynak olduğunu açıkça göstermektedir. Eğer acil önlemler alınmazsa, bu kıtlık krizleri dünyayı felakete sürükleyecektir.

Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da Su Kıtlığı

Ortadoğu ve Kuzey Afrika (MENA) bölgesi, dünya nüfusunun %5’ine ev sahipliği yaparken, dünya tatlı su kaynaklarının sadece %1’ini kontrol etmektedir. Bu dengesizlik, bölgenin su krizini kritik seviyelere taşımaktadır. Dünya Bankası’nın raporuna göre, su kıtlığı MENA bölgesinde 2050’ye kadar ekonomik zararı %14’e kadar çıkarabilir (Hofste, Reig & Schleifer, 2019). Bu, su kaynaklarının yetersizliğinin ekonomik tahribatının boyutunu ve acil çözümler gerekliliğini net bir şekilde ortaya koymaktadır.

Su krizi sadece ekonomik değil, aynı zamanda sosyo-politik istikrarı da tehdit etmektedir. Nil, Fırat ve Dicle gibi büyük nehirler, bölgedeki en kritik su kaynaklarıdır ve bu nehirlerin paylaşımı ülkeler arasında sürekli gerilim yaratmaktadır. Nil Nehri’nin su hakları Mısır, Sudan ve Etiyopya arasında uzun süredir bir anlaşmazlık konusudur. Etiyopya’nın Büyük Renaissance Barajı, Mısır’ın su teminini etkileyebileceği endişesiyle bölgedeki gerginliği artırmıştır. Fırat ve Dicle Nehirleri’nin suları da Türkiye, Suriye ve Irak arasında yoğun tartışmalara yol açmaktadır.

Su krizinin yarattığı bölgesel gerilimler, güvenlik ve sosyal uyum açısından da tehditler oluşturur. Su kıtlığı, tarım ürünlerinde azalmaya, gıda güvenliğinde tehlikelere ve kırsal nüfusun göç etmesine neden olabilir. Tarımsal üretimdeki düşüş, kırsal alanlarda geçim kaynaklarının azalmasına ve şehirlerde nüfus baskısının artmasına yol açmaktadır.

Su Savaşlarının Potansiyeli

Su kıtlığının, gelecekte uluslararası çatışmaların en büyük nedenlerinden biri olacak gibi gözükmektedir. Su kaynaklarının kontrolü tarih boyunca savaşların merkezinde yer almıştır. 1967’deki Altı Gün Savaşı’nda su kaynakları üzerindeki kontrol mücadelesi önemli bir rol oynamıştı. Bugün ise İsrail, Ürdün ve Filistin arasındaki su anlaşmazlıkları, bölgedeki gerilimi sürekli olarak tırmandırmaktadır.

İsrail ve Filistin arasındaki su paylaşımı, yıllardır süren bir krizdir. İsrail’in kontrol ettiği su kaynakları, Filistinli çiftçilerin suya erişimini kısıtlamakta, bu durum bölgedeki gerilimi artırmaktadır. Ürdün, su kaynaklarının büyük kısmını sağlayan kritik bir ülkedir ve bu durum, Ürdün’ün su politikaları ile İsrail arasındaki anlaşmazlıkları daha da derinleştirmektedir.

Önemli devlet adamlarının birçoğu farklı konferanslarda yaptıkları açıklamalarda su kaynaklarının ülkeler arası çatışmaları tetikleyebileceğini belirtirken, The Independent gazetesi gibi uluslararası yayın kuruluşlarında yazılan yazılarda da Türkiye ve Suriye arasındaki su kaynakları paylaşımını en riskli bölgelerden biri olarak tanımlanmaktadır. Fırat ve Dicle Nehirleri üzerindeki haklar, Türkiye ve Suriye arasında gerilim yaratmakta ve suyun stratejik önemini vurgulamaktadır.

Türkiye’nin Su Kaynakları ve Yönetimi

Türkiye, yıllık 107.3 milyar ton tüketilebilir su kaynağına sahip olmasına rağmen, bunun sadece %36.6’sını kullanabilmektedir. Ancak, su yönetimi konusunda ciddi eksiklikler bulunmaktadır. Verimsiz sulama sistemleri ve suyun bilinçsiz kullanımı, su kaynaklarının hızla tükenmesine yol açmaktadır. Ayrıca, su sektöründeki yerli firmaların yerini yabancı firmaların alması, Türkiye’nin su kaynaklarının kontrolünü giderek kaybettiğini göstermektedir. Bu durum, suyun stratejik önemini daha da artırmakta ve gelecekteki su kıtlığının önlenmesi için ciddi politikalar geliştirilmesi gerektiğini ortaya koymaktadır.

Sonuç

Su kıtlığı, gelecekte dünya genelinde büyük krizlere ve çatışmalara yol açabilecek ciddi bir tehdittir. Su kaynaklarının verimli kullanılması ve sürdürülebilir su yönetimi politikalarının geliştirilmesi, bu tehdidi bertaraf etmek için hayati önem taşımaktadır. Özellikle Ortadoğu ve Kuzey Afrika gibi su kıtlığının yoğun yaşandığı bölgelerde, uluslararası işbirliği ve adil su paylaşım mekanizmaları geliştirilmelidir. Gelecekte su savaşlarının önlenmesi, bugün atılacak kararlı adımlara bağlıdır. Su kaynaklarının stratejik önemi, geleceğin en büyük sorunlarından birini oluştururken, bu konuda geliştirilecek politikalar, barış ve sürdürülebilir kalkınma için vazgeçilmezdir.

Kaynakça

  • Iceland, C., & Black, M. (2023). Water Scarcity: A Growing Global Threat.
  • Hofste, R., Reig, P., & Schleifer, L. (2019). “17 Countries, Home to One-Quarter of the World’s Population, Face Extremely High Water Stress.” World Resources Institute.
  • Maddocks, A., Young, R., & Reig, P. (2015). “Ranking the World’s Most Water-Stressed Countries in 2040.” World Resources Institute.
  • Pedraza, V., & Heinrich, M. (2016). Water Scarcity in the Middle East: Conflict or Cooperation?
  • Sınmaz, Ö. (2017). The Impact of Terrorism on Water Resources in the Middle East.
  • Baconi, T. (2018). “The Water Crisis and Governance in the Middle East and North Africa.” Middle East Institute.
  • Maden, A. (2021). “Water Infrastructure and Management in the Middle East: Challenges and Solutions.”

Similar Posts

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir