Muhammed Emir AKYOL / Youth Think Tank Genel Sekreteri
İnsan ilişkileri serisinin üçüncü yazısı… “Herkese Yetişip Kendine Geç Kalmak” ve “İlişkiler ve Maskeler: Eksildikçe Kendini Bulmak Mı? Çoğaldıkça Kendine Yabancılaşmak Mı?” yazılarına ulaşmak için başlıklara tıklayabilirsiniz.
Geçinmek sözcüğünü ağırlıklı olarak ay sonunu getirmek ve maddi durumu denkleştirmek manalarına gelecek şekilde kullanıyoruz. Bu kullanımın yanında özellikle eş ve arkadaşlık ilişkilerinde de geçimsizlik, geçinmek ifadelerini duyarız. Gül gibi geçinir gideriz ifadesi de buradan.
Evet, her insan ayrı bir dünya. Birbirimizden ayrışan çokça özelliğimiz var. Zevklerimiz, beğenilerimiz, bizi kaygılandıranlar, hedeflerimiz, olaylara verdiğimiz tepkiler… İnsan bu başlıklarda aynı soydan geldiği yakınlarından bile farklılaşabilir. Beş parmağın beşi de bir değil söylemi hatırlarınıza gelmiştir. Bu tarzda farklılıklar olsa da sosyal canlılarız, bireysel yapımızın yanında toplumsal bir yönümüzün varlığını da es geçemeyiz. Bu da bizi insan ilişkilerinde geçimliler ve geçimsizler olmak üzere iki gruba götürüyor. Geçimlilerden başlayalım.
Bu insanlar en temelde farklılıkların idrakindedir. Herkesin aynı olmadığını bilirler ve beklentilerini buna göre ayarlarlar. Genel hatlarıyla uyumlu insanlar olduklarını ifade etmekte bir beis yok. Tabi bu uyum kendi sınırlarını yok etme pahasında sergilenen bir davranışsa son derece sağlıksız. Bu durumda herkese yetişip kendine geç kalma, ne istediğinin farkında dahi olmama ve ömür boyu sürüklenme riskleri açığa çıkar. Bu noktada geçimli insan sınırlarını bilen, kırmızı çizgilerinin farkında olan fakat her zaman benim istediğim olacak diye diretmeyen kişidir. Onların uyumu bir manada stratejik kimliktedir. Kendisini ve karşı tarafı iyi analiz eder ve gerekli durumlarda esneklik gösterir. Sözün özü bu kişiler bireyleşirken bütünleşebilir. İlle de ben ve isteklerim demek yerine ait olduğu sosyal çevreyi de hesaba katar. Durum neyi gerektiriyorsa öyle davranır.
Geçimliler grubunun özelliklerini taşıyan arkadaşlarınız, sevdikleriniz varsa ne mutlu. Ancak maalesef geçimsizler grubu gerçeğiyle de yüzleşmeliyiz. Vereceğim örnekler çok tanıdık gelebilir. Bir seyahate çıktınız. Yeni bir yerin keşfetmenin heyecanıyla dolup taştınız. Size eşlik edecek kişi ise seyahatin her safhasında ne yiyeceğini, nerede uyuyacağını sorup duruyor. Hava durumundan şikayet ediyor, çok yürüdük diyor. İnsanın tadını tuzunu kaçıracak bir senaryo. Ya da iş ortamınızdan bir vaka sunalım. Planlanmayan bir son dakika gelişmesi oldu, o gün ekstra çalışmanız lazım ve bunu ekibinizle yapmalısınız. Ancak o da ne? Ekip üyeleriniz kazan kaldırıyor ve sizin de elinizde olmayan bu durum sebebiyle katkı sunmak bir yana var olan enerjinizi sömürüyor. Kendinizi karşı tarafın şikayetleri içerisinde boğulurken buluyorsunuz. Oysa ki ekip olarak kalıp durumla alakalı bir analiz ve acil durum planı yapabilseydiniz süreç sizi büyütebilir, kriz gibi görünen durum fırsata dönüşebilirdi.
Bu örnekler geçimsizlere dair. Geçimsiz grubun hayatında sadece “BEN” kavramı vardır. Kendi isteklerini öncelerler, tolerans kapasiteleri hayli düşüktür. Çevreye ve diğerlerine uymak yerine çevreyi ve diğerlerini kendilerine uydurmaya çalışırlar. Alma verme dengesi yoktur, genellikle sadece almak isterler. Kendilerinden vermeleri gerektiğinde türlü bahaneleri vardır. Bu kadar aksayan yöne rağmen kaybedilen, biten bir ilişkide ve olayda tüm kabahati de karşı tarafa yüklerler. Davranışlarının sonuçlarını düşünmeden gönlünce davranırlar. Bağ kurdukları insanlarla adeta simbiyotik bir temasları olduğunu söyleyebilir. Çevrenizde bu insanlar ağırlıktaysa ilişkinin yükünü tek başınıza çekiyor olmanız muhtemel. Çünkü bu grubun uyumlanmak, uyum göstermek bir dertleri asla yoktur. Onlar istekleri, konforları önceliklidir. Diğer insanlar bu konforu sağlayacak birer enstrümandan fazlası değildir.
Evet, uzun uzadıya bahsettik. Yazımızın başlığı ve Bozkırın Tezenesi Neşet Ertaş’ın sözleriyle sonuca ulaşalım. Geçinmeye gönlü olan dinler, anlar, gerekli durumlarda kendisini ve çevreyi değiştirebilir. Ancak sınırlarının ve esneme payının da idrakindedir. Geçinmeye gönlü olmayansa değişimi hep karşıdan bekler, dinlemez, dinlese de anlamaz. Çünkü değişmek işine gelmez. Ne diyor Neşet Ertaş:
“Geçinmeye gönlü olan geçinir, anlaşmak isteyen orta yolu bulur, telafi etmek isteyen eder, önemseyen gösterir. Kısacası ben böyleyim diye bir şey yok, ben sana karşı böyleyim diye bir şey var.”