Mehmet Ali KESKİL / Youth Think Tank Yönetim Kurulu Başkanı

Sanayi devrimiyle beraber insanlık, tüketebileceğinden fazlasını üretebilecek güce ulaşmış, nihayetinde ise -ardı arkasını düşünmeden- üretilebildiğince tüketen bir varlık haline gelmiştir.
Modern toplum anlayışı ve modeliyle birlikte insan; tüketen, hatta üretmediği kadar tüketen bir varlık haline gelmiş, bunun kaçınılmaz bir sonucu olarak da; endüstriyel sistemin terminolojisi içerisinde tüketen/üreten varlıklar olarak tanımlanmıştır.

Ancak ürettiği kadar tüketebilen insandan, tüketebildiğince tüketen bir varlığa dönüşülmesi; dünya görüşümüzden, yaşam prensiplerimizden toplumsal yapımıza kadar her şeyi değiştirmiştir. Dolayısıyla sanayi devriminden bu yana gelen süreçte toplumsal yapımız ve tüketim çılgınlığımız fert fert her birimizin oturup düşünmesi ve sorgulaması gereken bir fenomendir. Zira tüketimin pompalandığı ve taleple kamçılanan arzın bizden ve esasen gelecek nesillerimizden götürdükleri çoğu zaman hesaba katılmamaktadır.


Üstünde yaşadığımız yerkürenin sınırlı kaynaklarını tüketerek dönemsel bir refahı gelecek nesillerden çalarak yaşıyoruz.

Bu modern dönem yergisini bir kenara bırakacak olursak, elbette bugün de kendinden başlayarak topluma ve dünyaya zararsız/faydalı bireyler olmanın da pek ala mümkün olduğunu da görmek gerekir. Bugünün şartları içerisinde anlamlı bir üretim içerisinde olmak da elbette ki mümkündür.
Hele ki, tüketen toplumlar olduğu gibi üreten toplumların da var olduğu ve üreten toplumların her zaman tüketen toplumlara galebe çaldığı gerçeğini göz önünde bulundurursak…

Toplum, bireylerden meydana gelir. Tüketici bireyler tüketim toplumunu, üretken bireyler ise üretici toplumu oluşturur.

Tüketim toplumunda bireyler “tüketici” olarak varlık gösterirler. Üreten toplumlarda ise bu üretkenlik yine bireyde başlar.

Tabi, söz konusu bizim toplumumuz olunca tüketim meselesine israf kavramı açısından da bakmak gerekir. İnancımızın gereği olarak ihtiyaç olmayanı tüketmenin haram olduğuna iman ediyoruz.

Bu modern yaşam tarzının bizden dini anlamda götürdüklerini yanı sıra sade yaşam anlayışı ve bu temelde mutlu yaşamdan da bir o kadar uzaklaşıyoruz.

Üretmeyen toplumlar tüketmeye mahkumdur. Bu tüketim, popüler kültür, moda vb yollarla körüklenir. Tüketici toplumlar kültür emperyalizmine açık hale gelir. Sabri Ülgener bu insan tipini prekapitalist olarak tanımlar. Prekapitalist insan tipi, kapitalist düzenin sundukları içerisinde tüketime yatkın, kendine sunulan tüketim programı içerisinde sürekli bir sınıf atlama gayretiyle tüketim çarkının bir dişlisi olarak yaşamını sürdürür.

Tüketimini bilinçli yapan ve anlamlı bir tasarrufla minimize eden bireyler, bittabi kalan vakit ve enerjisini de anlamlı bir üretime ayıracaktır.

Ancak, aksi gibi tüketici bireylerse, kendi gündemlerini belirleme idrak ve hakkına dahi haiz olmayan, yalnızca dayatılan, yöneltilen ve empoze edilen tüketim eğilimlerini icra eden birer nesne olarak varlık gösterebilirler.

Öyleyse tüketim ve üretim meselesinin esasen oldukça temel bir toplumların varoluş mücadelesinin eseri ve sebebi olduğunu söylemek hiç de yanlış olmaz.

Zira tüketen bireyler, tüketici toplumları, tüketim toplumuyla üçüncü Dünya ülkelerini meydana getirir. Üretken bireyler ise üretim toplumuyla gelişmiş ülkeleri meydana getirir.

Bu yapısal farklar, kaçınılmaz bir sınıfsal fark meydana getiriyor. Ki bu da, milletlerin kaderini doğrudan etkiliyor. Zira gelişmiş, kendi yeterliliğini sağlayan ve katma değer üreten toplumlar ekonomiden diplomasiye doğal olarak daha başarılı ve egemen bir yol izleyebiliyorlar.

Bu kısa düşünce yolculuğunun bizi nereye getirdiğine dikkat kesilmenizi istirham ederim.

Ülkelerin ve milletlerin kaderini belirleyen bu tüketim&üretim mihengi nihayetinde bireylerin yaşam pratiklerine ve hayat felsefelerine dayanıyor. Tüm bu domino etkisinin başında ise yalnızca bireyin öz farkındalığı, özgüveni ve iradesi yatıyor.

Tek bir bireyin dahi olsa, tüketim furyasından ayrılarak üretken bir yolculuğa niyet etmesinin anlamının azametine talibiz.

Zira dönüşümü kendinde başlatanlar, kendilerinden bir milletin dönüşümünü de başlatmış olurlar.

Similar Posts

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir