Mehmet Ali KESKİL / Youth Think Tank Yönetim Kurulu Başkanı
Kültür, bir topluluğun dil, sanat, gelenekler, inançlar ve yaşam tarzı gibi unsurlarıyla şekillenen bir bütündür. Kültür, toplumun bir arada tutan güçtür ve bireylere aidiyet duygusu sağlar. Bu nedenle, kültürün korunması, toplumumuzun kimliğini sürdürmek ve aidiyetini pekiştirmek için hayati bir öneme sahiptir. Ezcümle, kültür toplumun kimliğidir.
Günümüzde küreselleşmeyle birlikte kültürler arası etkileşim artarken, kültürlerin korunması ve sürdürülmesi daha büyük önem kazanmaktadır. Kültür, bir toplumun kimliğini, değerlerini ve tarihini şekillendiren temel bir unsur olup, kültürler arasındaki etkileşim ve değişim, bazen yerel kültürel dinamikleri tehlikeye atabilir. Bu, kültürün bir emperyal enstrüman olarak ele alınmasında ortaya çıkar. Kültür emperyalizmi ise bunu ifade eder.
Kültürel emperyalizm, bir kültürün diğer kültürleri egemenliği altına alması veya baskın hale gelmesi durumunu ifade eder. Kültürel emperyalizm, sadece ekonomik ve siyasi güçle değil, aynı zamanda medya, teknoloji ve kültürel ürünler aracılığıyla da gerçekleşebilir. Kültürel emperyalizm, kültürel çeşitliliği ve yerel kültürel dinamikleri tehdit eden bir unsurdur. Bu durum, bir kültürün normlarını, değerlerini ve yaşam tarzını diğerlerine dayatması sonucu ortaya çıkabilir. Kültür emperyalizminin etkileri genellikle dil, giyim, eğlence, reklam ve popüler kültür gibi alanlarda görülür. Özellikle globalleşme süreciyle birlikte, kültürel emperyalizm daha da belirgin hale gelmiş ve kültürel kimliği korumak zorlaşmıştır.
Batı kültürü diğer kültürleri şekillendirmiş ve yerel kültürleri bastırmıştır. Aynı zamanda, teknoloji şirketlerinin ürünleri, küresel popüler kültür ve medya içerikleri, kültürel emperyalizmin birer aracı olarak rol oynamaktadır.
Kültür emperyalizminin ana kanalı olan popüler kültür netice itibariyle; baskın olduğu yerlerde, bireyler yerel kimliklerini koruma konusunda tehlike arz edip, yerel kültürlerin homojenleşmesine ve standartlaşmasına sebep olur. Yerel gelenekler, değerler ve normlar, popüler kültür tarafından bastırılır ve tek tipleştirilir. Bu durum, kimlik bunalımına ve kültürel aidiyet sorunlarına sebebiyet verir.
Kültür emperyalizmi ve enstrümanları; yerel kültürel dinamikleri, toplumsal anlam, vicdan, değer ve eylem pratiklerini perdelemektedir. Çağımızda kültürlerin özgünlüğü ve derinliği, popüler kültürle rekabet edemez hale gelmiştir.
Popüler kültür ve yerel kültür arasındaki etkileşim, dengeyi bulmak ve kültürel çeşitliliği korumak adına dikkatle yönetilmelidir.
Kültürler arası etkileşim, farklı topluluklar arasında anlayışı artırabilir ve karşılıklı saygıyı güçlendirebilir.
Kültürler arası saygıyı ve dengeyi korumak adına en önemli adım kültürel emperyalizme karşı durmaktır. Zira, kültür emperyalizminin çıkar noktası çok kültürlü ve çok sesli ortamın bastırılması, tek bir hâkim kültürün inşasıdır. Öyleyse, eğer ki kültürler arası saygı ve denge korunmak isteniyorsa, öncelikle kültürel emperyalizme karşı durmak gerekir.
Kültürü korumak; kültürel çeşitliliği, toplumumuzun ve coğrafyamızın benzersiz kimliğini sürdürmek açısından hayati bir öneme sahiptir. Ancak, bu çabaların, izolasyon ve dışlanma yerine kültürler arası anlayışı artırmaya odaklanması gerekmektedir.
Bu noktada ortaya çıkan en büyük tehdit, kendini başka kültürlere açan bir medeniyetin karşısında iyi niyetli bir kültürel misafirdense emperyal hedefler barındıran bir işgalci kültür bulunmasıdır. İşte bu çağda karşımıza çıkan tam da budur. Fakat, elbette ki bununla mücadelenin yolu faşist bir düşünüş ve eylem pratiği benimsemek değil; kimliğini koruyarak ve merkeze alarak kültürler arası bir denge kurmak, toplumları zenginleştiren bir çeşitlilik ve birlik duygusu yaratmaktır.
Toplumların kültürleri, medeniyet tasavvurları ve yerel özellikleri yeni kültürlere açık olmalıdır. Ancak günümüz dünyasında kültür emperyalizmi toplumların kimlik yitimine uğramalarındaki en büyük sebep ve tehdittir. Bu durumun toplumları muhafazakarlaştıran ve hatta politik eğilimlerini de etkileyen bir faktör olduğu görülmektedir. Esasen burada da ciddi bir tehdit meydana gelmiştir ve toplumun faşizan bir anlayışa düçar olmasıyla neticelenir.
Öyleyse esas, inanç kodlarımızda da bulunan ifrat ile tefrit arasında durmaktır.
Kültürel uyumsuzluklar çoğu zaman bize tehdit olarak gözükür, kaldı ki bu kaygı yersiz de değildir, bu noktada hoşgörü ve aklı selim yaklaşıma olan ihtiyaç öne çıkar. Tehditleri ön görmek, tehditleri engellerken kültürel zenginliklere ve kültürel etkileşime engel olmamak ideal olandır.
Ancak çoğu zaman iki tablo önümüze çıkar. Ya toplumun popüler kültür tuzağında kimliksizleştirilmesi ya da çoğulculuğun getirdiği kültürel uyumsuzlukları tamamıyla tehdit addederek faşizanlık bir tavır takınmak…
Aklı selim, hoşgörü toplumlarına düşen kültürüne sımsıkı sarılan ve güçlü bir kimlik sahibi gençlik yetiştirmek, bu itibarla da başka kültürlerle olan etkileşime yüksek bir özgüvenle yaklaşıp, kimliğini kaybetmeden zenginleşen bir sosyal yapı inşa etmektir. Elbette bu, yüksek bir bilgi ve bilinç gerektirir.
Bu iki tehlike arasında makul bir zeminde konumlanmak ancak irfan sahibi bir toplum için mümkün olabilir. Bizler, Anadolu mayasında bu irfanın olduğuna inanıyoruz.