İbrahim KOTAN / Hak ve Hürriyetler Politika Kurulu Yöneticisi
Bir ülkede üniversite ve düşünce kuruluşları gece karanlıkta arabayla giderken farların arabanın önünü aydınlatması gibi bir işlev görürler. Bu bağlamda üniversiteler gibi düşünce kuruluşları da bir ülkenin olmazsa olmazlarıdır. Üniversite ve düşünce kuruluşları ile bir ülkede o ülkeye has, o ülkenin ihtiyaçları için özel formüle edilmiş, o ülkenin değerleri ve insanı ile barışık düşünceler üretilir, planlar yapılır. Bunun yanında ülkelerin sosyal, ekonomik, askeri her tür sorununu en az maliyetle çözebilmek için yerli, tutarlı projeler, çözümlemeler üretecek düşünce kuruluşları bir lüks değil bir zorunluluktur.
ABD’de sayıları 1500’ün üzerinde bulunan düşünce kuruluşlarının temel hedefi olarak yaptıkları araştırmalar ve çalışmalar sonucunda kamuoyunda ve dış politikada karar alıcı merciler üzerinde etki sahibi olabilmek gösterilebilir. ABD’de 1907 ve 1950 tarihleri arasında sayıları iki düzineden az olan düşünce kuruluşlarının 1980’lerin başlarından itibaren hem sayıları hem de önemleri giderek artmıştır. Bu da özellikle II. Dünya Savaşı’nı takiben hegemon bir güç durumuna gelen ABD’nin uluslararası politikada kazandığı önem ve sorumluluktan kaynaklanmaktadır. Bugün, Amerika’nın dünya literatürüne think tank sözcüğünü kazandırmış olması tesadüf değildir. Think-tank, araştıran, analizler yapan, yayınları olan ve danışmanlık hizmetleri veren sivil toplum kuruluşudur. Bu düşünce kuruluşları, Amerikan politikalarının yönlendirilmesinde ve karar alma aşamalarında yadsınamaz bir etkiye sahiptir. Başka hiçbir ülkede düşünce kuruluşları ile siyasal yaşam ilişkisi bu kadar iç içe geçmiş değildir. En bilindik düşünce kuruluşlarından biri olan Brookings Institution başlangıçta esas olarak vergi politikasının ekonomik etkisini incelemekle meşgul olsa da Büyük Buhran sırasında Başkan Franklin D. Roosevelt (1933-1945) yönetimi tarafından bu yıkıcı ekonomik gerilemenin altında yatan nedenleri araştırmak ve çareler önermekle görevlendirildi. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupa’nın yeniden inşası için Marshall Planı’nın tasarlanması ve uygulanmasıyla derinden ilgilenmeye başladı. Böylece yıllar geçtikçe erişim alanını küresel ölçeğe genişletti.
Genellikle politika veya uluslararası ilişkiler alanında Türkiye’de kurulan think-tank’ler yaptıkları araştırmalarla, anketlerle ve hazırladıkları raporlarla hükümeti belli konularda bilgilendirmek, halkın belli konulara dikkatini çekmek ve belli bir kamuoyu tartışması yaratmak gibi çalışma alanlarına sahiptir. Politika ve uluslararası ilişkiler dışında ekonomi, sağlık, eğitim ve hukuk gibi konularda da think tank’ler mevcuttur.
Ülkemizde kâğıt üzerinde 50 civarında think-tank görünmesine rağmen fiiliyatta sayı beşe, altıya kadar düşmektedir. Bunların imkânları da son derece kısıtlı olup hepsi toplandığında orta büyüklükte bir Amerikan düşünce kuruluşunu dahi yakalayamamaktadır. Örneğin; Brookings’in yıllık bütçesi 100 milyon dolar civarındadır. Bu rakam Türkiye’de bazı bakanlıkların bütçesinden dahi fazladır. ABD’de bu sektörde çalışan kişi sayısı 50.000’in üzerinde iken Türkiye’deki rakam oldukça düşüktür.
İnsan hayatında birçok sınırlar vardır ve bu sınırların ötesine geçmek ürkütücü bulunur. Hayatımızda fizikî sınırlar olduğu gibi zihnî sınırlar da bulunmaktadır. Zihnî sınırlamalar beyin fırtınası oluşturacak şekilde düşünmemize izin vermez, hatta değişimi engellerler. Bütün bunların olabilmesi için de her şeyin rahatça konuşulup eleştirilebildiği bir toplum yapısının oluşturulması gerekmektedir. Günümüzde eğitim, sağlık, ekonomi, politika, savunma stratejileri ve çevre gibi hayatın her alanında yeni yaklaşımlara orijinal fikirlere ihtiyaç vardır. Bu da bol bol beyin fırtınası yapan, projeler ortaya çıkaran genç ve dinamik insanlarla olacaktır. Bunun bir yolu da çok alternatifli-beyin fırtınalı düşünce kuruluşları oluşturmaktır.
Türkiye gelecek vizyonu ile Middle Power konumundan Super Power konumuna sıçrama yapmayı hedeflerken son zamanlarda ülkemizde yetişen bir grup fikir adamının yaptığı çalışmalara baktığımızda bir akademik fikrin binlerce tank ve tüfekten daha etkili olduğu görülmektedir. Bu noktada think tank organizasyonlarına şiddetle ihtiyaç duyulacağı, önemlerinin ise geçen her dakika arttığı ifade edilebilir.