Rıdvan Buğra ÖZDEMİR / Hak ve Hürriyetler Politika Kurulu Yöneticisi
Teknoloji çağının tam ortasında büyüyen bir nesil, dijital dünyayla her zamankinden daha erken yaşlarda tanışıyor. Bizlerin dijital dünya ile bağı ne kadar artıyorsa bu durum beraberinde çocuklara da sirayet ediyor. Akıllı telefonlar, tabletler, sosyal medya platformları, yapay zekâ ve bilgisayara olan bağlılığımızı çocuklara da istemli veya istemsiz aktarıyor, onların bizden de erken yaşta günlük yaşamlarının ayrılmaz bir parçası haline gelmesine sebep oluyoruz yahut istemesek de çocukları zamanın şartlarından ötürü bu girdaptan uzak tutamıyoruz.
Her ne kadar bizler dahi ayırt etme gücümüz yerinde olsa da kendimizi bu girdapta çoğu zaman kaybediyorsak çocuklarımızın bu girdapta hiçliğe sürüklenmesi işten bile değil. Zira akıllı telefonların, tabletlerin, sosyal medya platformlarının, yapay zekânın ve bilgisayarın bizim ve çocuklarımızın hayatlarına olumlu etkileri olmakla beraber çoğunlukla zarar vermektedir.
Çocuklarımız bu dünyada ne kadar güvende? Sosyal medyanın zararlı içeriklerine ve siber zorbalığa karşı yeterince korunaklılar mı? İşte bu sorular, Türkiye’de 13 yaş altındaki çocuklara sosyal medya yasağı getirilmesine yönelik tartışmalarla tekrar gündeme geldi.
Dijital platformların, ulus devletlerin geleceğini tehdit etmeye başladığı bir noktada, birçok ülke gençlerini korumak için birtakım adımlar atmakta yahut atmaya çalışmakta. Türkiye’de de, gençleri korumak ve dijital medya platformlarının doğru kullanımını sağlamak amacıyla, 13 yaş altına sosyal medya kısıtlaması getirmek için bir çalışma yapıldığı geçtiğimiz günlerde gündem oldu. Böylece 5651 sayılı İnternet Kanunu’nda yapılacak düzenleme ile 13 yaş altındaki çocukların sosyal medya ve sosyal ağlara erişiminin yasaklanması düşünülmekte.
Bu noktada tartışılması gereken temel soru şudur: Sosyal medya yasağı bir çözüm mü, yoksa daha büyük bir sorunun üzerini mi örtüyor? Çocukları dijital dünyanın tehlikelerinden korumak için alınan önlemler, onların özgürlüklerini kısıtlayan bir bariyer mi olacak? Yoksa bu yasak, dijital okuryazarlık ve ebeveyn denetimi gibi daha kapsamlı bir eğitim planının ilk adımı mı?
Bir yandan sosyal medya, çocuklar için yaratıcılığı teşvik eden bir platform ve sosyalleşme alanı sunarken öte yandan, uygunsuz içeriklere erişim, siber zorbalık ve ekran bağımlılığı gibi riskler göz ardı edilemeyecek boyutlara ulaşmış durumda. Yapılan araştırmalara göre, Türkiye’de 6-15 yaş grubundaki çocukların %82,7’si internet kullanıyor ve bunların %31,3’ü sosyal medyada zaman geçiriyor. Ancak bu zamanın bir kısmı, onların fiziksel ve psikolojik gelişimlerini olumsuz etkileyebilecek içeriklere maruz kalmalarına neden olabiliyor. Araştırmalar, çocukların dijital ortamda daha fazla zaman geçirdikçe hem psikolojik hem de fiziksel olarak zarar görebildiklerini ortaya koyuyor.
Zira en basit haliyle bilinçsiz sosyal medya kullanımı, çocukları sosyalleştirmenin ötesinde asosyal hale getirmekte, gerçek hayatta sosyalleşebilme becerilerini ellerinden almakta, eğitim başarılarını büyük oranda sekteye uğratmakta, motor becerilerinin gelişimine engel olmakta, hızlı tüketim kaynaklı sabırsızlığa neden olarak problem çözebilme kabiliyetlerini köreltmekte, okuma becerileri ve isteklerini azaltmaktadır. Bununla birlikte siber zorbalık, şiddet, pornografi veya riskli davranışları teşvik eden içeriklere maruz kalmak, kolayca sanal kumara ulaşmak ve sosyal medya uygulamaları aracılığıyla tacize uğramak ise bilinçsiz sosyal medya kullanımının çocuklardaki en büyük etkileri arasındadır.
Bu nedenle, sosyal medya yasağı, çocukların bu zararlardan korunmasını sağlayabilir. Ancak bu yasağın uygulanabilirliği ve doğurabileceği yan etkiler de dikkatle ele alınmalıdır. Zira çocuklar, yasağı aşmak için alternatif yollar (örneğin VPN kullanımı veya yaşlarını yanlış beyan etmek) arayabilir. Ayrıca, yasağın çocukların ifade özgürlüğü ve dijital yaratıcılık potansiyellerini sınırlayabileceği endişesi de göz ardı edilmemelidir.
O halde her zamanki gibi yasak bir çözüm aracı olmakla beraber tek başına yeterli ve uzun vadeli bir çözüm değildir. Bu vesileyle madem ülkemiz bir problemin farkına vararak çözüm arayışlarına girdi, o halde daha sürdürülebilir ve uzun vadeli politikaların araştırılması ve hayata geçirilmesi son derece önemli bir fırsat. Böylece Finlandiya’da olduğu gibi çocuklara dijital dünyayı bilinçli ve güvenli kullanmayı öğretmek amacıyla “Dijital Okuryazarlık Eğitimi” müfredata eklenebileceği gibi ebeveynlerin bilinçlendirilerek çocuklar üzerindeki kontrollerinin artırılması sağlanabilir. Bunlarla birlikte ülkemizde terör propagandası yaymakla suçlanan sosyal medya platformlarına nasıl zorla da olsa tedbirler aldırıldıysa sosyal medya şirketlerinin, zararlı içeriklerin yayılmasını önleme konusunda daha sıkı denetim ve filtreleme politikaları uygulamaları sağlanabilir.
İşte bu sebeplerle teknoloji çağında büyüyen bir nesil için sosyal medya yasağı, geçici bir çözüm olabilir; ancak uzun vadeli bir iyileştirme için kapsamlı bir strateji gerekiyor. Çocuklarımızı dijital dünyanın tehlikelerinden korurken, onların bu dünyanın olanaklarından yararlanabilmesini sağlamalıyız. Eğitim, farkındalık ve güçlü düzenleyici politikalarla bu dengeyi kurmak ise mümkün.
Peki, sizce bu yasak, yeni bir çağın başlangıcı mı yoksa derinleşen bir sorunun üzerini kapatan bir perde mi?